TAROT VE BİTKİ SEMBOLİZMİ

Sabah uyanıp tüm sevecenliğiyle çiçekleriyle konuşmaya başlayan biri sayilmam ama eğer çiçekler bizimle konuşabilselerdi kendi adıma, onları sorularımla bıktıracağımdan eminim. Ben doğduğumdan beri evin bir köşesinde duran deve tabanına yıllar boyu aynı yerde durmaktan sıkılıp sıkılmadığını sorabilirdim ya da kedi otuna kedimle arasının nasıl olduğunu…

Aslinda bitkiler tarih boyu daima bizimle konuşmanın bir yolunu bulmuşlardı ( çiçek eydur Signora Perla… ) ve biz de kuşaktan kuşağa ilerledikce bu onemli ve guzel dili unuttuk. Olsun… Atropa belladonnanın dilini bilmesek de tadına kim hayır diyebilir ki? Atropa belladonna… Şu Türkçesi Güzelavrat otu olan… Yine mi olmadı? Hay aksi, hani şu zehirli olan canım! Gördünüz mü, demek ki dil bilmek, cicekleri okuyabilmek önemli (ben ikna oldum).

İşte benim gibi durduğu yerde ikna olmadan duramayan diğerleri de Mary Wortley Montagu, Aubry de La Mottraye ve Madame Charlotte de la Tour isimli üç kadın. Çiçeklerin dilini anlamakla kalmayıp onları kullanarak adına floriografi denen yeni bir dili meydana getirmişler. Floriografi, çiçekler ve çiçeklerin belirli şekillerde aranje edilmesiyle oluşturulan kriptolojik biçimdeki bir iletişim şeklidir. Bu yazıda floriografi, arkeoloji, mitoloji, dinler tarihi aracılığı ile tarot kartları üzerinde yer alan bitkilerin anlamı deşifre edilecektir.

Choosing, George Frederic Watts, 1864

AGAC SEMBOLIZMI

HAYAT AĞACI

Dinlerde ve mitolojilerde yeraltı (cehennem), yeryüzü ve gökyüzü (cennet) olmak uzere uc kozmik alemi ya da ölümlülerin yaşadığı yerle tanrı/tanrıların ikamet ettiği yer arasındaki ilişkinin sağlandığına inanılan eksen “axis mundi” üzerinde bulunan bir ağaçtır. Daha yüksek ve daha alçak alemler arasındaki seyahatler ve iletişim bu nokta üzerinden sağlanır. Canli ve daima yesildir. Disil ozellige sahiptir, kadin ve dogurganlikla iliskilidir.

Hayat ağacına dair ilk izleri sanatin da ilk kez var olmaya basladigi ust paleolitik donemde bulabiliriz. Bu donemde hayat agaci daha cok ot ve yaprak seklinde stilize ediliyordu. M.Ö. 3000’ler ve sonrasında Mezopotamya’da hayat agacinin, selvi, kayin, mese gibi agaclarla stilize edilmis bicimleri bulunmaktadir.

SELVİ AĞACI

Batı kültüründe yas ve matemi simgelerken, doğu kültüründe ölümden sonraki yaşam ve ölümsüzluğü simgeler. Bu sebeple her iki kültürde de mezarlıklar ve çevresinde selvi ağacına rastlamak mümkün. Selvi, antik devirlerden bu yana yaşamdan ölüme geçişle veya doğumla ilişkilendirilmiştir.

Selvi, Sümerler için tanrıça İnanna’nın kocası Tammuz’un ve hayat ağacının simgesidir, bu sebeple Sümer tapınaklarında Tammuz’un sembolü olarak selvi ağacı dikilirdi. Tammuz için metinlerde şöyle denir:

“Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi.”

Tammuz’un karısı tanrıça İnanna, varlığını Akad mitolojisinde tanrıça İştar olarak sürdürmüştür. Fenike kültürüne tanrıça Astarte olarak geçmiş, deniz ticareti ile Akdeniz dünyasında ismini Afrodit olarak duyurmuş ve Antik Yunan kültüründe ise Venüs adını almıştır. Bu tanrıça da tarih boyunca çeşitli toplumlar tarafından Venüs gezegeniyle ilişkilendirilmiştir.

Antik Yunan ve Roma kültüründe ise Selvi, Zeus, Apollo, Venüs, Hermes ve Afrodit’in simgesidir.

Tanrica Inanna

Okuyucuya not: Bu yazı dizisi için RWS destesi temel alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir